Öyle.
Ayla Dikmen; "Dilerim ki mutlu ol, sevgilim / Ben olmasam bile, hayat gülsün sana." diyor. Sonra Müslüm Gürses sesleniyor yandan, "Kal, gittiğin yerde mutlu ol / Ya da gel kalbimde tahta sahip ol / Senin gülen yüzüne kurban bu serseri kalbim / Ama karar ver tutamıyorum zamanı." diye. Söz yazarları kimdir bilmiyorum ama iki sanatçı o duyguyu o kadar güzel veriyor ki. Çaresizliğin duygusunu, saygının ve saygıdan da büyük bir sevginin oluşturduğu düşünceleri.. İstiyorsun ama bir şey yapamıyorsun. Sen olmasan da mutlu olsun istiyorsun, karşılıksız olsa bile seviyorsun. Hani Zülfü Livaneli diyor ya "... benim şu sevmeye kıyamadığım" diye. Gecenin köründe her şeyden fazla seversin, ama sevemezsin de. "Sevmeye kıyamazsın" o sözlerle. Her şeyi yaparsın ama ona kıyamazsın, onu yapamazsın. Hatta gelin size bugünümü anlatayım, yine içimden geldi, istediğimi yapıyorum.
Sabah kalktım, bok gibiydim. Bok çuvalı gibi, böyle yerde yatıp hiçbir şey yapmayasım vardı, bir yanım öyle olmasını istiyordu. Ama ben istemedim, kalktım ve fiziğin başına oturdum. Evet fizik dersi, daha 8.30'u gösteriyor saat. Çalışmak istedim çalıştım, sonra daha fazla çalışmak istemedim ve kalktım masadan. Sonra kahvaltı falan yaptım. Bu arada manyak bir menemen yapmıştı annem, Yunus'un menemenine eş yani, o kadar iyi. Neyse işte sonra matematiktir odur budur derken bir anda kendimi tavana bakarak Sezen Aksu dinlerken buldum. Hayır bi de dinlediğim şarkı da olağanüstü üzücü, El Gibi parçası. Biraların da etkisiyle sözleri tam olarak hatırlayamasam da her dinlediğimde çok üzülürüm.
Şimdi bana bir saniye verin Bud'ımı açayım, bir de El Gibi, sonra geleyim. Neden mi, çünkü neden olmasın. Hah, aklıma gelmişken '88 albümü cidden çok deneysel, Oldu Mu şarkısında falan 80 tane ses var, çok güzel genel olarak.
Neyse işte El Gibi dinlerken uzun zamandır düşündüğüm hikayeye sonunda başlayasım geldi. Aldım kalemi, bir tane kağıt çıkardım başladım yazmaya. Sonra yazarken bir anda yazmayasım geldi, ben de olduğu gibi bıraktım yazıyı, ayrıca da sildim hepsini. Gittim içeri kendime 2 tost yaptım, ama ne tost, ama ne tost. Öyle bir tost ki, 2 tane yedim, sonra iki tane daha yiyesim geldi. Ne yaptım biliyor musunuz? Dört tane ekmeği (alt üst olayı var ya, iki tost oluyo), tereyağını, kaşarı, tost makinesini çıkardım ve kendime iki tane daha tost yaptım. Balkonda ikisini de gömdüm. Sonra kalkasım gelmedi ve yağlı ellerimle telefona baktım. Daft Punk videosu izlemek istedim, izledim. Sonra Yorekok videosu izlemek istedim, onu da izledim. Telefonu bıraktım ve dışarıyı izlemek istedim. Çok şaşıracaksınız ama dışarıyı izledim. Arkada da çok güzel bir şarkı çalıyordu, Cem Adrian'dan "Değmen Benim Gamlı Yaslı Gönlüme". Hatta bak şimdi de onu açtım o çalıyor. Ders programı yapmaya kursa gittim falan, önemsiz. Sonra canım 3 bira çekti ve 3 bira aldım, bir de kuruyemiş. Kuruyemişe bu kadar para vermek istemezdim cidden yani ama o salaklığıma geldi, 13 lira olur mu lan bi kuruyemiş. Ben o paraya bi bira bi de fıstık alırdım... İşte, aldım biralarımı, yağmur da azıcık ıslanmak istedim sanırım ki ıslandım biraz. Sonra istediğim yere geldim (fotoğrafı atacağım, çok güzel bir park, ayrıca bomboş) ve 3. biramı içiyorum. Bugün hep istediğim şeyleri yaptım, ama içimde ukte kalan bir şey var. İsteyip de yapamadığım bir şey. Başta bahsettiğimden işte, ondan. Yani ben böyle yaşarım yaşamasına, tamam ama mutlu değilim. Hayatımdan memnun olmadığımı söyleyemem, sebebi ise beklentilerim. Son aylarda beklentilerimi o kadar aşağı çektim ki, elimde sadece umutlar kaldı. Dediğim gibi hayatımdan memnunum, ama mutlu değilim. Ve mutlu olmayı deneyimlemiş biri olarak, mutlu olmak daha güzel diyebilirim.
Öyle işte dostum benim, canım. Hala aynı şarkı çalıyor, "Ben gönlümü çalan yardan ayrıldım, ayrıldım ,ayrıldım." Beklentilerim gitti, umutlarım kaldı. Ama umutlar beklentilerden önemlidir. Beklentilerim gerçekleşirse tatmin olurum, umutlarım gerçekleşirse mutlu olurum. Serkan Keskin'in dediği gibi "Bana müsaade genç dostum.", son biramı içeyim, sarı siyah sokaklarda dolaşayım, sonra evime gidip hüzünlü şarkılarım eşliğinde berbat bir uykuya dalayım. Sağlıcakla kal...